- Kitabınızla ilgili sorularımıza geçmeden önce başka bir konuyla ilgili sormak istiyoruz. Sinema ile ilişkinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Sizin bir izleyici olarak sevdiğiniz filmler hangileridir? Yönetmenler kimlerdir?
Pandemi dönemindeki üzüntülerimden biri de sinema sektörünün olanlardan pek fena etkilenmesiydi. Bildiğimiz dünya değişirken sinema yeniden sessizleşti, bazı vasat filmler çekildi, gerçek hayat kendini haberlerde fantastik sahnelerle dayatırken film çekmek biraz beyhudeleşti belki. Velhasıl 3 koca yıl böyle kurak geçti ama şimdilerde toparlanma başladı neyse ki. Sinema ile ilişkim kendimi bildim bileli şahanedir. Çocukken kovboy filmleriyle başlayan aşkım büyüdükçe dallanıp budaklandı, iyi bir filmse tür ayırt etmiyorum çünkü her türden filme ihtiyaç duyduğumuz günler oluyor hayatta.

Jim Jarmusch, Tarantino, Coen Biraderler, Zvyagintsev, Kim Ki Duk, Woody Allen, Kieslovski, Lars von Trier, Alejandro Gonzales Inarittu, Haneke filmlerini severim. Deniz Gamze Ergüven, Pelin Esmer gibi yönetmenlerin işlerini de gururla takip ediyorum. Fargo, İhtiyarlara Yer Yok, Ölüler Ölmez, Dogville, Birdman, Beyaz Bant, Ölümcül Oyunlar en sevdiklerim arasında ilk aklıma gelen filmler.

- Buz Kandilleri kitabınızda yer alan öykülerde sıradan gibi gözüken hayatları biraz kazıdıkça büyük utançları, cürümleri, yabanilikleri, çaresizlikleri, suçu, günahı, ihaneti görüyoruz fakat tüm bu görüş halini yine olağan akış içinden satır aralarından okuyoruz. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek isteriz.
Üzgünüm ama sıradan görünen hayatları kazıyınca foya meydana çıkıyor. Bu hikâyelerin hemen hepsini işittiğim şeyleri kurgulayarak yazdım, yani hayalden ziyade gerçeklere dayanıyorlar. Anadolu irfanını, köy ve kasaba hayatının o masum, saf, temiz gündelik akışını toplumcu yazarların yaratmış olabileceğini düşünüyorum hatta ya da belki çok uzak geçmişte kaldığını. Ben, Biraz daha yaklaşın, diyorum. Yakından bakın, uzaktan seçmeniz güç. İnsanın insanla olduğu her yer böyle. Yani aslında olanı yazıyorum. Bu normal akışın içindeki aksaklıklar, çaresizlikler, çıkmazlar ilgimi çekiyor. Kendimi ve yargılarımı dışarıda bırakarak yalnızca sahnede olana bitene bakmanızı sağlıyorum.
- Şans öykünüzde rutin hayatı ve alışkanlıkları içinde bir adamın önüne çıkan kötücül fırsatı kullanma ihtirası ve olayların açmaza dönmesini okuyoruz. Birçok okuyucu için olayın nasıl sonuçlanacağı merak unsuruyken Cohen filmlerini hatırlatan bir diyalog içinde nihayetleniyor öykü. Bu öykü ile ilgili neler söylemek isteriniz?
Sait Faik’in Sinağrit Baba öyküsüne tutkunum. İnsanın denenmediği konulardaki kapasitesini hiç kimsenin bilemeyeceğine dair ders gibi bir öyküdür. Şans öyküsünde de önce adam, sonra kadın başlarına gelen şeyle sınanırlar. Bu öyküde okur duygudaşlık kurup, Ben olsam ne yapardım, diye düşünür diye umuyorum. Suç ve ceza var, ihtiyarlık ve gençlik var, bir şeylere bazılarının daha çok ihtiyacı var, gölgede kalan bir yardımcı kadın ve davranış kalıpları var. Şahit olduğumuzda hepimiz bu konularda düşünürüz ve içinden çıkmaya çabalarız, bu öyle bir öykü. Sondaki de Coen filmlerini hatırlatan bir diyalogsa ne mutlu bana o zaman 🙂

- Sığırcıklar ve kaplumbağa hikâyelerinde ise aslında bir noktada zorunlulukların insanlara (ve onların en masum hali olan çocuklara )neler yaptırabileceğini, neler düşündürtebileceğini okuyoruz. Bu konuyla ve bu öykülerinizle ilgili düşüncelerinizi merak ediyoruz.
Sığırcıklar öyküsündeki anne bilgili, görgülü bir kadın, çocukların büyürken proteine ihtiyaç duyduklarını sık sık dile getiriyor. Bazı evlerde çocuklar yalnızca çocuk değil çoğunlukla regülatördür, onlar evdeki havayı koklar, gerginlikleri ve kavgaları daha başlamadan engellemeye uğraşır, anneyle babayı ılımlı bölgede tutmak için yetişkinlerin çoklukla fark etmediği numaralara başvurur. Burada çocuklar regülatör olma göreviyle avlanıyorlar. Eve, babanın getiremediği hayvansal proteini getirecekler, anne mutlu olacak. Çocukların yetersiz beslendiği zamanlara, yani bütün zamanlara ait bir öykü bu.
Kaplumbağa öyküsünde de bir kurtarma operasyonu var. Babanın hastalığını iyileştirmek için kaplumbağa avına çıkılıyor bu kez. Çocuklar acımasızdır, sözünü çok kez duymuşuzdur. Nasıl bir acımasızlık bu? Öğrenilmiş? Mecbur kalınmış? Doğuştan? Bunları hep beraber düşünelim istiyorum.
- Bir okur olarak sevdiğiniz eserler hangileridir? Yazarlar kimlerdir?
Faulkner, Hemingway, Tobias Wolff, Virginia Woolf, Flannery O’Connor, Füruzan, Carver, Cheever, George Saunders…

- Eklemek istedikleriniz nelerdir?
İlginiz ve güzel sorularınız için teşekkür ederim.