Dünyanın en kalabalık ve en köklü ülkelerinden biri şüphesiz Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Aynı zamanda, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve satın alma gücü paritesine (SAGP) göre de dünyanın en büyük ekonomisidir. (Vikipedi,Çin)
Dışarıya kapalı görüntüsü ve ilginç tarihi ile Çin’i ve Çin’in tarihsel yolculuğundaki gelişimini incelemek istediğimizde, karşımıza Kültür Devrimi çıkmaktadır. 1966-76 yılları arasında yaşanan Kültür Devrimi zaman zaman kontrolden çıkan bir iç savaş olarak da görülmektedir. Çin Kültür Devrimi, ülkenin liderlerinin, Çin toplumunda kültür yozlaşmaları olduğunu öne sürerek gerçekleştirdiği ve korkunç bir kültürel yıkımla sonuçlandırdığı bir dönemdir. Devrimin lideri Mao Zedong (26 Aralık 1893- 9 Eylül 1976) ‘un etkisi, bu yüzyılda dahi Çin’de kendisini göstermektedir. Kültür Devrimi, Mao’nun ölümü ile son bulmuştur.
Mao, oluşturmak istediği komün sistemini hayata geçirmeye çalışırken, aslında Çin’e ait tüm geleneksel yanları ve yaşam biçimlerini de zedelemiştir. Özellikle Japonya ve diğer Orta doğu ülkelerinden farklı bir yapı oluşturmak istemiş ve bu yolda da Sovyet Rusya ve Batı ülkelerinde şekillenen Sosyalizm ve Marksizm’i Çin’de uygulamış, ama sonuç çok yıkıcı olmuştur. Milyonlarca insan yaşamını yitirmiş, okullar ve üretim tesisleri çalışamaz hale gelmiş, yoğun kıtlık dönemleri yaşanmıştır. Hatta kullanılan dil değiştirilmiş, Mao’nun kitapları haricindeki tüm edebi eserler yasaklanmış ve tam tabiri ile karanlık bir çağ yaşanmıştır.
O dönemin Çin’ini anlamaya çalışırken, Çin’in ünlü yazarı Yu Hua’nın eserlerine değinmek doğru olacaktır. Yu Hua, 1960 yılında Çin’in doğusunda doğmuş ve tüm çocukluğu Çin Kültür Devrimi yıllarında geçmiştir. Aslında diş hekimi olan Hua, edebiyat alanında çalışmalar yapmıştır. Eserlerinde Kültür Devrimi döneminde yaşanan toplumsal olayları ele almış, özellikle yazdığı Yaşamak adlı kitap ülkesinde büyük yankı uyandırmış ve yasaklanmıştır. Yaşamak, Çinli yönetmen Zhang Yimou tarafından beyaz perdeye yansıtılmış ve 1994 yılında Cannes Film Festivalinde büyük ödülü kazanmıştır. Film de ülkesinde yasaklanmıştır.

Yaşamak, toprak zengini bir ailenin oğlu olan Fugui’nin hikayesini anlatmaktadır. İçki, kumar, uygunsuz gece hayatı nedeniyle ailesinin tüm mirasını kaybeden Fugui, tarlalarda ailesiyle çalışmaya başlar. Ama Kültür Devriminin gerçekleşmesi ile kıtlık ve yoksulluk içinde günler geçirir. İç savaş sırasında askere alınır ve savaştan kurtulup, sağ bir şekilde köyüne döner. Tüm ailesini sefil bir şekilde kaybeder ve acı dolu anıları olur. Fugui’e devrim sadece acı ve sefalet getirmiştir. Geriye sadece yaşlı öküzü ve kendisi kalır. Roman, Fugui’yi tarlada kendi kendine konuşurken gören bir gencin sohbeti ile başlamakta ve Fugui’nin hayatını anlatışı ile devam etmektedir. Yu Hua, çok trajik olan olaylar zincirini, kendine has tarzı ile akıcı ve yer yer esprili bir şekilde ele almış, dönemin köylülerin hayatındaki etkilerini dile getirmiştir.

Yine yazarın Kanını Satan Adam adlı romanı, Kültür Devriminin yaşandığı dönemde, fabrikada işçi olan Xu Sanguan’ın hayatını anlatmaktadır. Köydeki arkadaşlarının kanlarını satarak, evlenmek için para kazandığını görünce, Xu Sanguan da kanını satmış ve evlenmiştir. Üç erkek evladı olmuş, ama büyük oğlunun aslında onun öz evladı olmadığını öğrenmiştir. Mahalle baskısı ve dedikodular tüm aile için büyük bir sorun olmuş, ama yine de üvey oğlunu da öz oğlu olarak kabul etmiştir. Bu dönem aynı zamanda Kültür Devriminin de yaşandığı dönemdir ve şehirde kıtlık yaşanmaya başlamıştır. Okullar kapanmış, iş yerleri kapanmış, insanlar ellerinde sınırlı sayıdaki yiyecek kuponları ile yaşamaya çalışmıştır. Bu aşamada ailede yaşanan her zorlukta Xu Sanguan kanını satmış, eşini ve çocuklarının geçimini sağlamıştır. Kültür Devrimi sırasında insanların okuması için duvarlara Dazibao adını verdikleri haber yazıları asılmıştır. Bu yazılarda adı geçen kişiler Devrim Muhafızları tarafından yakalanıp, cezalandırılmıştır. Bir gün Xu Sanguan’ın karısının adı bu Dazibao’larda geçmiştir. Kendisine atılan bir iftira olmasına rağmen, karısı sokaklarda teşhir edilmiş ve saçları kazıtılmıştır. Romanın sonunda bitmeyen zorlu günlerden sağ salim bir şekilde tüm aile çıkabilmiştir. Bu romanda da hem o dönemde insanların yaşadıkları acılar hem de Çin aile kültürüne ait bilgiler okuyucuya akıcı bir şekilde verilmiştir.
Açlık içinde karınları doymayan oğulları ile konuşurken Xu Sanguan’nın sözleri etkileyicidir;
“Mısır unu lapasının da giderek seyreldiğini söylüyorsunuz. Önümüzde bizi bekleyen daha da uzun ve zor günler olacak, anneniz ile çaresiz kaldık, tek derdimiz sizi korumak ve bu günleri atlatmanızı sağlamak; boşuna “Yeşil dağ orada durdukça yakacak için endişe etmene gerek yok” dememişler. Tek yapmanız gereken hayatta kalmak, zor günleri atlattıktan sonra önümüzde bizi bekleyen upuzun ve mutlu günler olacak. İşte bu yüzden mısır unu lapası yemeye devam etmek zorundasınız. “(Hua, Kanını Satan Adam, syf118)
Hua, romanda kıtlık günlerini anlatırken; Mao’ya da göndermede bulunmaktadır,
“Başkan Mao söz aldı. Başkan Mao her gün konuşma yapıyordu. “Kelimelerle dövüşmeliyiz, silahlarla değil.” Bunun üzerine ellerindeki bıçakları ve sopaları bıraktı insanlar. “Devrimi yeniden sınıflara sokmalıyız.” Bunun üzerine Yile, Erle ve Sanle sırtlarına çantalarını alıp okula geri döndüler, okullarda yeniden ders işlenmeye başladı. “Devrimi kavrayıp üretimi teşvik etmeliyiz.” Bunun üzerine Xu Sanguan ipek fabrikasındaki işine geri döndü. Xu Yulan ise her gün yeniden börek kızartmaya başladı. Xu Yulan’ın saçları gün geçtikçe uzuyordu, sonunda kulaklarını kapatacak kadar uzadılar.” (Hua, Kanını Satan Adam, syf181)
Yu Hua’ın, “10 Sözcükte Çin” adlı kitabı ise Çin yakın tarihini anlamak adına bir rehber niteliğindedir. Hua’nın belirlediği bu on sözcük; Halk, Lider, Okumak, Yazmak, Lu Xun, Farklılıklar, Devrim, Avam, Taklit, Kandırmaca…
Hua, Halk sözcüğünü, sadece siyasetçilerin kullandığı içi boşaltılmış bir sözcük olarak görmektedir. Ona göre halk, halk sözcüğünün içeriğini artık karşılamamaktadır.
Aslında Lider sözcüğü de biraz öyledir. Çünkü Mao’nun ölümü sonrasında her alanda, her sektörde liderler ortaya çıkmıştır. Liderler arası rekabetler de yaşanmıştır. Bu sözcüğün de tarihsel niteliğinde boşluklar oluşmuştur.
Okumak… Devrim zamanında tüm yerli ve yabancı edebi eserler “zehirli ot” olarak kabul edilmiş ve Mao’nun kitapları hariç tüm eserler yasaklanmıştır. Hua, bu bölümde kendisinin farklı kitap arayışları olduğunu, bulduğu kitapları gizlice okuduğunu anlatmaktadır.
Yazmak; Hua “Yazmanın bir kişinin fiziksel, zihinsel sağlığına yardımcı olduğunu ve hayatını tamamlayabileceğini düşünüyorum.” der ve küçük yaşlardan itibaren yazı yazar. Yazmak bir şifa gibidir onun için. Devrim günlerinde yazmaktan bahsederken de duvarlara yazılıp, asılan bir nevi haber yazıları olan Dazibao’ların insanların üzerindeki etkilerini anlatır.
Lu Xun Modern Çin edebiyatının kurucusu, yazar ve şairdir. Mao’nun hayranı olduğu Lu Xun, devrim günlerinin simgesi haline gelmiştir.
Farklılıklar… Kültür devrimi sırasında Kapitalist olmanın kötülüğü ve Sosyalist olmanın gerekliliği anlatılırken, Modern Çin’de her iki görüşün de birbirine karıştığını ve anlamsal bütünlüklerden uzaklaşıldığını ifade etmektedir.
Devrim sözcüğü karşısında anlam karmaşalar olduğunu, Devrimci düzende belirsizliklerin olduğunu iletmiştir. Bugün yoldaş sayılanların yarın farklı sınıf mensubu sayılabileceğini yani bütünsel bir bakışın bulunmadığını dile getirmiştir.
Avam tabaka hem Kültür Devrimi sırasında siyasi gücün yeniden dağıtılması konusunda baskılarla söz sahibi olmaya çalışmış, hem de Reform ve Dışa Açılımlar söz konusu olduğunda da ekonomik gücün yeniden dağıtılmasında söz sahibi olmaya çalışmıştır.
Taklit sözcüğü hakkında Hua’nın yorumu etkileyicidir. “Avam tabakasının pek çok fakiri otuz yıl önce ekonomik mucizeyle zengin oldular, Batı’nın asilzade hayatlarına heves ettiler, geniş villalarda yaşayıp lüks otomobillere bindiler, pahalı içkiler içip pahalı markalar giydiler ve berbat bir telaffuzla birkaç İngilizce sözcük gevelediler”. (Hua, 10 Sözcükte Çin, syf 224)
Kandırmaca yine Hua’nın özellikle üzerinde durduğu bir sözcüktür. Kandırmaca tıpkı taklit sözcüğüne benzemektedir. Çin toplumunun yaşadığı sosyo- ekonomik değişikliklerin, toplumun etik değerleri ve değer yargıları üzerinde karışıklıklar ve olumsuzluklar yarattığını anlatmaktadır. Onun deyişiyle, “Kandırmak herkes tarafından benimsendiğinde, biz de ciddiyetsiz bir toplumda yaşamış oluyoruz, başka bir deyişle prensipleri olmayan bir toplumda yaşıyoruz.” (Hua, 10 Sözcükte Çin, s.249)
Çin Kültür Devriminin Modern Çin’e dönüşme yolcuğunda son sözler de yine Yu Hua’a bırakılmalıdır;
“Ancak bir başkasının acısı kendi acına dönüştüğü zaman hayatın ve yazmanın ne demek olduğunu anlarsın. Sanırım bu dünyada, acıdan başka insanların birbirini anlamasını sağlayacak bir şey de yok, çünkü acının iletişim yolu insanların yüreğinin derinliklerinden geçer. Bu yüzden bu kitapta Çin’in acılı zamanlarını yazarken aynı zamanda kendi acılarımı da yazmış oldum. Çünkü Çin’in acısı benim de acımdır.” (Hua, 10 Sözcükte Çin, s.11)
