Geçen Zaman

Bağdat’ta Ağustos sıcağında çarşının içinde bir adam dağlardan topladığı buzları satarken şöyle bağırıyordu :[1]

“Sermayesi sürekli tükenen bu adama yardım edin. Bu adamdan buz alan yok mu?”

Zaman geri döndürülemez bir şekilde akıp giderken , hızlıca eriyen buz parçaları gibi akıp geçerken günler ,aylar ve mevsimler….

İnsan zaman karşısında, uzayıp genişleyen an’lar içinde olmadığı müddetçe geleceğin kaygı ve ıstırapları ve sonu gelmez hırsların arasında; zamanı yenilerin çok sevdiği tabir ile “deneyimle(ye)meden”…Bir yaz günün de dört nala giden bir atlının bir ağaç gölgesinden geçerken serinliği uzatabilmeye dair düşleri…

Bize ölümlüğümüzü hatırlattığı için özellikle kaçındığımız zaman bu yüzden bir yandan yokluğundan yakınırken diğer yandan o korktuğumuz bizi dehşete düşüren, türlü aktivitelere/işlere onca para harcayıp kaçmaya çalıştığımız boş kalma ve boşluk hissi. Ki bu histir bize hatırlatan eriyen buzları, birer üstüpü[2] gibi geçip giden günleri… Zamanla yüzleşmektir bizi daraltıp sıkan.  

O boşluk, bizimle olan, taşıdığımız, duvar ressamı Zarbula’nın[3] saatinde vaktin sandığımızdan geç olduğunu hatırlatan ,Lacan’ın hayati eylemleri oluşturduğunu söylediği o boşluk… Zamanla yüzleştiğimiz ve yolculuğumuz ile ilgili bizi düşündüren o an’ların ortaya çıkardığı ve o an’ları ortaya çıkaran boşluk…Geçip giden zamanı o boşlukta, o an’larda görebiliriz.

Notlar:


[1] Cüneydi Bağdadi bu adamı duyunca Asr Suresinin manasını daha da anladığını söylemiştir.

[2] İsmet Özel-Muşta Bir Güz İçin Prelüdler

[3] Giovanni Francesco Zarbula, 1830 ve 1881 yılları arasında Fransız ve İtalyan Alpleri’nde yüzden fazla dikey ve dikey azalan güneş saati yaratan Piedmont İtalya’dan bir duvar ressamı ve güneş saati tasarımcısı. Fotoğraftaki saatte şöyle yazar: Serius est quam cogitas”  , “Vakit sandığından da geç” 

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir