Son dönemde dikkatimi çeken bir şey var. Futbol maçlarını izleyen çocuklar /gençler maçtaki istatistiklere çok dikkat ediyor. Oyuncu koşu mesafeleri, topu geri kazanma zaman ortalamaları, takım boyu, kaleye uzaklıklar , topa sahip olma…Bu bana aslında uzun zamandan beri düşündüğüm bir şeyi anımsattı .Ona geçmeden aynı çocukların/gençlerin diyelim ki konsol oyunlarını (yada herhangi başka bir oyunu ) oynamaktan çok bu oyunla ilgili üretilen video içeriklerini takip ettiklerine de şahit oluyoruz. Bu bir edilgen tavır, oyunda olmaktan ziyade , oyuna dair olanı bilmek daha kıymetli onlar için. Oynamak yani dahil olmak değil ,bilmek…
Bizden sonra gelen bu kuşaklar için düşünürken Kafka’nın önceki kuşaklar için söylediği şeyleri anımsadım.
“Bizden önceki kuşakların aslında bizimkilerden daha iyi olduklarını söylemek istemiyorum, sadece bizden daha genç olduklarını kastediyorum , büyük avantajıydı bu onların: Bellekleri bugün bizimkilerin olduğu kadar yüklü değildi ,onları konuşturmak daha kolaydı…
…olanakların fazlalığıdır o eski ve şaşılacak şeyleri dinlerken bizi o kadar derinden sarsan şey…”
Kafka’nın Bir Köpeğin Araştırmaları (1931) kitabında kollektif (ortak) belleğin yaşlanması (tıka basa bilgiyle/veriyle dolması ) ile ilgili düşüncelerinin üzerinden neredeyse bir asır geçmiş. Olanakların yani esasında verinin ve bilginin artışı ile ilgili üssel fonksiyon gittikçe bu belleğin daha da yüklenmesine sebep oluyor. Bu yüklenme hali büyük veri akışını ayıklanması gereken , anlamlandırılması gereken (katma değer üretebilmesi ve daha doğru bir ifadeyle bir ticari metaya dönüşebilmesi için) bir uğraş haline getiriyor. Bu uğraş özellikle bazı yapay zeka uygulamalarıyla veriyi tam da bu noktada fiziksel bir uğraşın ötesinde bir gizem ve fantazi ürünü haline, bir ideolojiye ve neredeyse bir inanca çeviriyor. Bu inanca sahip insanlara hemen her yer de rastlayabiliyorsunuz. İstatistikler ,rakamlar.. Yürüyen ve çeşitli numaralar sergileyen robotlar, size bilmediklerinizi söyleyen, sizi cevapsız bırakmayan dijital beyinler (Turist Ömer uzayda filmi hatırlayalım) …Bu ilerlemeci ideolojiyi , bu yeni düzen her ekrana ulaşabilen karnından ,kendisini ( neredeyse karnavalesk bir havada) kucaklayan insanları doğuruyor!
Dataizm sınırsız veri paylaşımının fazileti, bilginin gücü ve etkisiyle otorite ve insanlardan algoritmalara geçeceğine/geçtiğine dair distopik söylemi veriperest avanelerine ışıltılı bir şekilde söyleterek insan merkezli düşüncenin karşısına veriyi koyuyor. Bu noktada kontrolsüz/akılsız ilerlemenin nesneleştirdiği insan ve postkapitalist düşüncenin insan hayatını ve bedeni enerji kaynağı olarak kapasite ve bilgi cevherine indirgemesi insanı bir veriye indirgiyor. Kendisi başlı başına bir veri kaynağı olan veriyi üreten ve veriye inanan (neredeyse veriyi kutsayan) ve her şeyi bilme ihtirası hastalığına yakalanmış*
Notlar :
* Pessoa insanı her şeyi anlamaya çalışmanın yok ettiği o şey diye tanımlarken Dostoyevski gereğinden fazla anlamak bir hastalıktır diyor gerçek bir hastalık…