Buharlı makinenin bulunması ile gemilerin ve tren yollarının artması ve bu sayede coğrafi keşiflerin yapılması birçok farklı hammaddeye ulaşımı sağlamıştır. Bu durum da 1860’lı yıllarda İngiltere’de Sanayi Devriminin gerçekleşmesini sağlayan en önemli faktör olmuştur. Makineleşmenin başladığı bu süreçte, fabrikalar ve üretim tesisleri kurulmuş, serbest piyasa koşulları içinde rekabetçi bir ekonomik sistem benimsenmiştir. Yeni kurulan bu sanayi tesislerinde çok sayıda insan gücüne ihtiyaç duyulmuş ve o dönemde çok fazla işçi alımları yapılmıştır. Fakat bu işçilerin sosyal hakları ya da insani çalışma koşulları sağlanamamış olup, birçok sektörde üretim hatlarında 15 yaşından küçük çocuklar çalıştırılmıştır. Kötü yaşam koşulları ve uzun çalışma saatleri çocukların gelişimlerini olumsuz yönde etkilemiş ve bir nesil kötü şartlar altında zorluklarla yaşamıştır. Bununla birlikte, sanayi alanlarında çevreyi korumaya yönelik hiçbir önlem alınmamış ve bu da sağlıksız yaşam koşullarına neden olmuştur.
Sanayileşme, üst sınıf ve orta sınıf için zenginleşme sağlamış olsa da alt sınıf için çok büyük bir yoksulluk ve sefalete sebep olmuştur. 19. yüzyıl ortalarına doğru işçiler için sendikaların kurulması ve insani yaşam koşullarının arttırılması sağlanmaya çalışılmıştır. Sınıflar arasındaki keskin ayrım ise uzun yıllar devam etmiştir.
Bir başka açıdan ele alacak olursak Sanayi Devrimi ile insanların yaşam koşulları değişmiştir. Fabrikalarda üretilen ürünlerin yaygınlaşması, rekabet koşulları nedeniyle farklı ürün çeşitlerine ulaşma isteği, bir nevi makineleşme süreci tüm toplumun yaşam şeklini değiştirmiş ve Kapitalist düzen toplumsal yaşama yerleşmiştir. Örneğin, tekstil alanındaki yenilikler moda sektörünü temellendirip, canlandırmıştır. Her yeni gün yeni icatlar ve yaşamı kolaylaştıracak ürünler piyasada yerini almıştır. Bu gelişmeler beraberinde sınıf ayrımları arasında da keskin sınırlar çizmiştir. İnsanlar gelişen teknolojik ürünlere sahip olma arzusu yaşamış ve sınıf atlamak için çabalamaya başlamıştır. Bu durum alt sınıf için yer yer buhranlarla geçen bir süreç olmuştur. Üst ve orta sınıf ise gelişen teknolojilerden geri kalmama arzusu ile bir yarışa girişmiştir.
Günümüz modern toplumunun şekillenmesinde önemli rolü olan Sanayi Devrimi, yeni bir toplumsal düzen modeli oluşturmuştur. Artık makinelerin olduğu dünyada, ekonomik koşulların yanında sosyo-kültürel değişiklikler de oluşmuştur. Kapitalizmin kar amacına yönelik üretim yapma ve özel mülkiyeti öne çıkartması, bu doğrultuda serbest piyasa koşullarının yaratılması İngiltere’den tüm dünyaya dalga dalga yayılmıştır.
Bugünden bakacak olursak, bir ev, bir araba sahibi olmanın öneminin artması, moda sayesinde tek tip insan modelleri yaratılması, özellikle teknolojinin gelişmesi ile estetik müdahalelerin artması ve insanların hep daha üst yaşam koşullarına ulaşma arzusu kapitalizmin bize sunduğu bir yaşam şekli olmuştur. İçinde yaşadığımız kapitalist düzenin yansıması şüphesiz edebiyat dünyasında da karşılık bulmuştur. Bu noktada George Orwell’ı anmak yanlış olmayacaktır.
George Orwell (25 Haziran 1903- 21 Ocak 1950) 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasında yer alan İngiliz romancı, gazeteci ve eleştirmen. Eserlerinde yer alan netlik, zeka, toplumsal adaletsizliğe karşı farkındalık ve totalitarizme karşı duruşu onun imzası niteliğindedir. (Vikipedi)

Orwell’ın sosyalizm eleştirisi yaptığı Hayvan Çiftliği ve komünizm eleştirisi yaptığı 1984 edebiyat tarihinde çok büyük etkiler yaratmıştır. Kapitalizmin içindeki alt ve orta sınıfın sınıf atlama çabasını anlattığı Aspidistra’da ise aslında çağımızın sancılı insanını yansıtmıştır.
Özellikle kitaba adını vermiş olan Aspidistra, 1930’lar İngiltere’sinde alt sınıf ve orta sınıfın evlerinin balkonlarına ya da cam önlerine koyduğu büyük yapraklı bir çiçektir. İngiltere’de Viktorya döneminden itibaren popüler olmuş ve İngiliz evlerinde boy göstermiştir. Orwell, kitabının adını bu simge ile koymuştur. Aspidistra, orta sınıf bir aileden gelen Gordon’ın paraya ve kapitalist düzene açtığı savaşı anlatmaktadır. Gordon, ilk şiir kitabı yayınlanmış ve gelecek vadeden bir şairdir. Bir reklam şirketinde çalışırken, bu sistem içerisinde paranın kölesi olacağını düşünerek, işini bırakır ve haftalık iki şilin kazandığı bir kitapçıda çalışmaya başlar. Ama para ile savaşında açlık ve sefalet dolu günler geçirir. Sevgilisi Rosemary’i parası olmadığı için göremez, onu yemeğe götüremez, başka arkadaşları ile sosyalleşemez. Kaldığı karanlık pansiyonda zorluklarla ve pansiyonun her tarafında bulunan aspidistra çiçekleri ile yaşar. Bu çiçekler onda bir tiksinti hissettirmektedir. Odasındaki çiçeğe su vermez, ölmesini ister. Tüm düzene öfkelidir ve paraya karşı savaşından asla vazgeçmek istemez. Sevgilisi Rosemary’nin aklına geldiğinde dile getirdiği cümleler tam da bu duygularını özetler niteliktedir;
“Rosemary’i düşündü. Para yine karşısına çıkıyordu; her şey paraydı. Bütün insan ilişkileri para ile satın alınmalıydı. Paran yoksa, erkekler sana dönüp bakmaz, kadınlar seni sevmez; sevmez derken, seni umursamaz, sevip sevmemesi önem taşımaz. Sonuçta ne kadar da haklıdırlar! Çünkü parasız, sevilebilirlik niteliğinden yoksunsun. İnsanların ve meleklerin diliyle konuşuyorum. Ama param olmasa, insanların ve meleklerin dillerini konuşamam.” (Orwell, Aspidistra, syf25)
Gordon, paraya karşı açtığı savaşı sürdürürken, beklemediği bir sürpriz yaşar. Sevdiği kadının hamile olduğunu öğrenir. Para ile savaşına masum bir bebeği ve sevdiği kadını sürükleyemeyeceğini anlar ve savaşını bitirir. Eski reklam şirketindeki işine döner, Rosemary ile evlenir ve evlerine kocaman bir aspidistra çiçeği alır.
Gordon paranın ve dolaylı olarak içinde yaşadığı sistemin dışına çıkamayacağını kabul etmiştir. Bu bir yenilgi midir yoksa mecburi bir kabulleniş midir bilinmez.
Ama yaşadığımız dünyanın içerisindeki koşullar, bizi çoğunlukla yapmak istediklerimizin ötesinde, yapmak zorunda olduklarımız ile sınırlamaktadır. Buradan yola çıkarsak şunu sorabiliriz. Gerçekte zengin kimdir ? Her istediğine para ile ulaşabilen mi yoksa hayallerine para olmadan ulaşabilen mi?