ANLATILAN SENİN HİKÂYENDİR!

Birkaç dakikanız var mı? Size bir hikâye anlatacağım.

 

Anlatacağım bu hikâye aslında bildiğiniz, duymaya alışık olduğunuz ve her nedense “bir yerden hatırlıyorum” diyeceğiniz bir hikâye. Ama lütfen, birkaç dakikanızı bana ayırın ve size bu hikâyeyi anlatmama izin verin.

Gördünüz mü! Ben henüz anlatmaya başlamadan ne olacağını, belki hikâyede nelerin ve kimlerin olacağını merak ediyorsunuz… Anlatma ve anlaşılma isteği –hikâyeniz ne olursa olsun– sizi etrafınızda olup biten, sizinle ilgili-ilgisiz bütün hikâyelerin muhatabı yapıyor ve benim anlatacağım bu hikâyenin dinleyicileri olarak siz de artık bu hikâyeye dahilsiniz.

Başınızdan ilginç bir olay geçtiğinde bunu birilerine anlatma gereği duyduğunuz olur mu? Ya da bir yer, bir yapı, kendisi başlı başına bir mucize olan doğaya ait herhangi mucizevi bir şey gördüğünüzde bunu anlatma ve diğerlerine gösterme ihtiyacı duyar mısınız?

Ben duyuyorum. Her ne kadar kötü bir anlatıcı olsam da zihnimdekileri ve etrafımdakileri başkalarına anlatma ihtiyacı duyuyorum.

İşte “belgesel” dediğimiz şey bence insanın içinde oluşan coşkuyu, o anın mutluluğunu ya da şaşkınlığını, hüznünü ya da sevincini bir başkasıyla paylaşmaktan doğan bir anlatı biçimi. George Orwell hakkında söylenmiş şu enteresan söz, beni her seferinde insana dair olanın paylaşılmaya değer olduğuna ikna eder: “Sözkonusu Orwell olduğunda, biçem insandır.”

Ve bence insanın gördüğü, yaşadığı, tattığı, duyduğu her ne varsa insana dairdir. Bir cennet kuşunun çiftleşme öncesi yaptığı olağanüstü danstan insanın kendi türünü yok etmeye çabalamasına kadar, bir pirenin nasıl zıpladığından bir anıtın yıkılışına kadar her şey, her duygu ve her an ona dairdir ve anlatılmayı hak eder. Bazılarınca belgeselin temeli olduğu düşünülen “belgelemek” ya da “kayda geçirmek” fiili çok temel bir ihtiyaca yöneliktir: paylaşmak.

Çemberlitaş Hamamı’nda göbektaşına uzanıp filgözlerinden gökyüzüne bakmaya çalıştığım her an aklımdan şunu geçiririm: “Bundan dört yüz küsur yıl önce bir duvar ustası bu taşa uzanıp gökyüzünü seyretmeye çalışıyordu, ondan dört yüz yıl sonra ise o coşkuyu yaşama sırası bende.”

Bir kameraman bundan yetmiş küsur yıl önce kamerasıyla İstanbul’u filme alırken içinde bir coşku vardı. Onu kayıt tuşuna basmaya iten bir neden, bir heyecan vardı. Ve bugün, o görüntülerin çekildiği andan yetmiş küsur yıl sonra kaydı seyrederken o kameramanın coşkusunu hissetme sırası bizde.

Bunu sadece, bir zaman kapsülünün oluşturulduğu tarihten birkaç zaman sonraya aktarılması olarak düşünmüyorum. Bir mekânın, bir duygunun ya da bir düşüncenin insanda oluşturduğu heyecanın bir sonraki nesle aktarılması olarak gördüğüm “belgesel” fikri, insanın yukarıda bahsettiğim çok özel dürtüsü olan paylaşmanın bize bir sanat biçimi olarak miras kalmış hali.

Bundan on bin sene evvel bir mağaranın duvarına resmedilmiş bir ritüelin o duvara nakşedilme amacı belki o coşkuyu bizimle paylaşmak değildi. Ama tarihçiler o petroglifi deşifre ettiklerinde insanoğlu bir coşku yaşadı. Ve o çizim bize bir duygu aktardı. Yeryüzündeki –benim gibi– sıradan insanların yaşam öykülerinin belgesele konu olacak nitelikte olmadığını biliyoruz. Fakat belgesel olmaya değer bir hikâye seyrettiğimizde bize bir duygu aktarılıyor. Bir coşku yaşıyoruz. Evimin dörtlü kilit sistemine sahip çelik kapısının üzerindeki metal tokmağın bir belgesel konusu olmadığını biliyorum. Fakat bir belgeselde seyrettiğim, evlerin ince ve kalın ses çıkaran, gelenin erkek mi kadın mı olduğunu haber veren ikili tokmaklarını gördüğümde bir coşku duyuyorum.

İşte belgesel, zaman ve mekândan bağımsız bir duygulanım aktarma sanatıdır. Duyduğumuz coşkuları, heyecanları, korkuları, üzüntüleri ve insana dair olanı, kendi türümüzle paylaşma enstrümanımızdır.

Belgesel, bugünde ya da gelecekte hikâyelerimizin kendi türümüze aktarılmasıdır.

Yeryüzünün bizim türümüz açısından anlamı insandır. Ve insanın yaşadığı her tecrübe, içinden geçen her duygu insana dairdir.

 

Belgeselde anlatılan senin hikâyendir.

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir