Sakarmeke kitabı içinde çok farklı renkler barındıran; farklı tatlardan, farklı dil ve anlatı biçimlerinden izler taşıyan bir kitap. Yine de tüm kitabı okuduğunuzda, hikayelerde ortak bazı noktalar ve duygular görüyorsunuz, ve bu duygular size hikayelerle birlikte eşlik ediyor.
Beklemek… Kitabın size hissettirdiği temel şeylerden biri beklemek. Ezanı, müezzini bekleyen nine, uykusunu bekleyen adam… Albay’a mektup yok kitabında Albay’ın “kesin gelmesi gerekirdi” sözüne “gelmesi kesin olan tek şey ölümdür “diyen memurun dediği gibi ölümü kesin olan, fakat beklemekten sıkılmış, ölümü beklemekten yorulmuş bir ihtiyarın ölümü çağırmak için bulduğu yol. o öyküde bir noktada kirazın tadı filmini hatırlatarak anlatıya dahil olan yol arkadaşı, iş bekleyen yol arkadaşı.

Sonu Birdman filmini hatırlatan hikayesinde göçü bekleyen iki ayaklı turna ve onu bir türlü ciddiye almayan, dinlemeyen kadın ve bu kadının koca bekleyişi… İman tahtasındakinin ne olduğunu anlamak için doktora gitmeyi erteleyen, bu sürede Barcelona gezisini bekleyen fakat esasında hep o iç sıkıntısının geçmesini bekleyen adam… Takım otobüsünü ve stada girmeyi bekleyen çocuk… Martıları gözleyen, avlayan gemileri daha ziyade sınırdan kaçıp gitmeyi bekleyen insanlar, trajediler, dertler…
Beklemek aslında yüzleşmektir. Zamanla yüzleşmek, zamanla karşılaşmak …Kuşlar ise zaman dışında gibidirler, tıpkı duygular gibi onların da nereden geldiği ve nereye doğru gidecekleri belli olmaz. İnsan doğal olarak zamanın dışına çıkmak ister, beklemeyi sonlandırmak ister. Bu isteğin hikayelerini toplamıştır Sakarmeke, bu isteğin karadaki ,sudaki ve gökyüzündeki hallerini anlatmıştır.
