İnsanın doğuştan sahip olduğu çevresel ve ailesel faktörlerin dikkate alındığı koşullarda dahi kısa süreli-anlık durumlar dışında orta veya uzun vadeli olarak mutlu olmayı başarabilmesi aslında bir tercihten ibaret. Mutluluk, ana akım yaşam tarzının bir şekilde dışına çıkabilmeyi, alışıla gelen rutinlerini kırabilmeyi göze alabilen ve bunun sonuçlarına katlanma cesareti gösterebilen insanların bu tercihleri sonucunda elde edebilecekleri bir ödül.
Senaryosunu Selim İleri’nin kaleme aldığı ve Ömer Kavur’un yönettiği 1981 yapımı “Kırık Bir Aşk Hikayesi”, 1982 Antalya Altın Portakal Film Festivalinden en iyi yönetmen ve özgün film müziği kategorileri dahil 5 dalda ödül almış bir yapım. Hikâyeyi sondan başlatarak anlatan ve Ayvalık-Cunda adasında geçen yapım; kaliteli görüntü yönetimi, başarılı kurgusu, iyi oyuncu kadrosu ve derinlikli işlenen senaryosu ile övgüyü hak ediyor. Filmin ismi ise içeriğini tam anlamıyla karşılıyor.
İşleri bozulan ve babadan kalma eski atölyesini artık işletemeyen Fuat (Kadir İnanır), ailesinin talep ve yönlendirmesi ile kasabanın zengin taciri Recep Bey’in kızı Belgin ile nişanlanır. Belgin’in ağabeyi ve Fuat’ın aynı zamanda yakın arkadaşı olan Yavuz (Halil Ergün)’a babası güvenmemekte, işlerini ilerde Fuat’ın devralmasını istemektedir. Ne var ki Fuat, bu evliliğe gönüllü değildir. Filmin Fuat ile birlikte iki ana karakterinden biri olan Aysel (Hümeyra), kasabaya yeni atanmış otuzlu yaşlarının ikinci yarısında bekar bir edebiyat öğretmenidir. İkilinin yolları, Fuat’ın Belgin’le yapılan nişan organizasyonunda kesişir. Fuat ilk görüşte Aysel’den oldukça etkilenir ve onu kendi nişanında dansa kaldırır. Ne var ki nişanlı olmasından ötürü bir süre Aysel ile iletişim kurmaya çekinir.

Son derece naif ve duygusal bir yapıya sahip kendi halinde yaşayan resim öğretmeni Bedri (Kâmran Usluer), Aysel’in atandığı lisede çalışmaktadır. Okulun duvarlarında tabloları yer alan bu yetenekli adam, kasabada sevilen bir kişidir. Ufak bir yerleşim yeri olması dolayısıyla düzenli dedikodu yapılan sığ bir ortama sahip bu sahil kasabasında kendini kapana kısılmış hisseden Bedri, Aysel’i tanıması ile kendine bir çıkış yolu bulduğunu düşünür. Aysel’in donanımlı ve derinliği olan bir kadın olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Bu ikilinin yaptığı yaşama dair derinlikli konuşmalar, filmi başka bir seviyeye çıkarmaktadır. Ne var ki Aysel, Bedri’yi arkadaştan öte görmemektedir. Duygusal tabanlı olan ilgisine karşılık bulamayan Bedri, yaşadığı mental esarete artık daha fazla dayanamaz ve motorlu kayığıyla denize açılarak intihar eder. Bedri aslında kendince özgürlüğü seçmiştir. Yaşanan bu trajik olay, Fuat ile Aysel’in yakınlaşmasını tetikler.
Fuat’ın nişanlısı Belgin’e olan ilgisizliği, Aysel’i tanımadan önce de var olan bir durumdur. Aysel ile tanışması aslında Fuat’ın bazı şeylerin farkına varmasını sağlamıştır. Ne var ki, Fuat ile Aysel arasındaki yakınlaşmanın deşifre olması, iki tarafın da ebeveynleri nezdinde çok sert tepkiye neden olur. Bunun üzerine biraz da geç olmakla birlikte Fuat, Recep’e kızından ayrılmak istediğini ve başkasını sevdiğini söyler. Fuat ve ailesinin sıkıntılı mali durumundan da fırsat gören Recep, “Para bütün meseleleri çözer” cümlesiyle temel yaşam felsefesini Fuat’a ifade eder. Öyle ki Recep, verdiği borç kaynaklı olarak işi, Fuat’ı tehdit etme noktasına kadar götürür. Öte yandan ailede karar alıcı pozisyondaki baskın karakterli Fuat’ın ablası Fitnat, Aysel ile yüzleşir ve bu ilişkiden ötürü onu ahlaksızlıkla suçlar. Tüm bu baskılara rağmen Aysel çözüm geliştirir ve Fuat’a birlikte kasabayı terk edip gitmeyi teklif eder. Artık Belgin’den ayrılan Fuat, ayıp bir şey yapmadıklarını ve çevrelerinin söylem ve tutumlarını umursamaksızın yaşadıkları yerde kalıp ilişkilerine sahip çıkmaları gerektiğini Aysel’e telkin eder.
Hikâyenin kırılma noktası ise Fuat ile Aysel, kasabanın merkezinde bir lokantada yemek yerlerken Yavuz’un yanlarına gelip Fuat’tan kardeşinin hesabını sorması, sonrasında kavga etmeleri ve ardından bu ikilinin acıklı biçimde birbirlerine sarılıp ağlamaları olmuştur. Bu olaya tanık olan Aysel, Fuat’ın tüm bu baskıları göze alıp ilişkilerini devam ettiremeyeceğini düşünerek kasabadan ayrılır. Fuat ise istemeyerek de olsa Aysel’in gitmesine müsaade eder. Aysel’in güçlü duruşuna rağmen ilişkilerinin bitmesinde Fuat’ın çevresinin dayatmalarına ve ana akım düzene baş kaldırmayı deneyen ama sonunda yeterli mücadele gücünü kendinde bulamayarak sisteme boyun eğip mağlup olan Fuat’ın payı büyüktür.
Neticede Fuat, Belginle evlenecek ve iki çocuğu olacaktır. Aradan geçen on yıl sonrasında Aysel ile çok kısa süreli bir görüşme yaparlar. Burada Fuat, Aysel’e filmin vurucu cümlesini söyler: “Mutluluk yanımızdan gelip geçti.” Aysel ise Fuat’ın mutsuz ve aciz haline pek bir yorum getirmek istemez. Hâlâ Fuat’tan daha dik ve güçlüdür. Görüşme sonrasında Fuat’ın evine gelip onca zamandır sakladığı Aysel ile bir sahil lokantasında çekilen fotoğrafına üzgün bir biçimde bakması, gerçekten trajiktir.

Konularındaki farklılık nedeniyle karşılaştırmak çok anlamlı olmasa da film, Ömer Kavur’un bir diğer ünlü ve ödüllü filmi “Anayurt Oteli”deki durağanlığın aksine oldukça akıcı olan ve daha keyifle seyredilen bir film. Filmi izlerken seyirciyi en fazla etkileyen unsurlardan biri de filmin görüntüleriyle çok iyi kullanılan Cahit Berkay’ın özgün bestesi. En az “Selvi Boylum Al Yazmalım”daki kadar etkileyici.
Filmdeki Ayvalık görüntülerine de ayrı bir parantez açmak lazım. Dar sokakları, eski Rum evleri ve taş yolları ile Ayvalık görüntüleri gerçekten hoş. Ayrıca Fuat’la Aysel’in yağmurdan kaçıp sığındığı ve daha sonra ayrılmadan önceki son konuşmalarını yaptığı faal olmayan eski Cunda Taksiyarhis Kilisesi, sonrasında restore edilmiş ve 2014 yılında Rahmi Koç Müzesi adında ziyarete açılmış.
Bu değerli film mutlaka izlenmeli. O halde bir duvar yazısı yazalım yazının sonuna. Mutluluğu sahiplenin, yanınızdan geçip gitmesine izin vermeyin…