Okul Traşı isminin ele verdiği temel bir temaya işaret etmektedir. Benzemek, tektipleşmek. Müdür bir yerde sizi nerede görürlerse görsünler bu okulun öğrencisi olduğunuzu anlamaları gerekir der. Temel olarak okul kelimesi fonetik ve anlambilimsel benzerliği sebebiyle serbest çağrıştırdığı école[1] kelimesindeki gizli anlamı içerir. Yani okullar sistematik olarak bir düşüncenin yada davranış biçiminin verildiği /edinildiği yerlerdir. Burada okul ile ilgili ortaya konan fikir eğitimin temel yaklaşımlarından biri olan olumlu düşünce ve davranış biçiminin iletilmesidir. Fakat bu özellikle okulun olduğu yere döneme okuldaki eğitimcilere ,okulun içinde bulunduğu sosyo-kültürel ve politik iklime göre doğal olarak değişkenlik göstermekte, yani okullar teorinin aksine pratikte bazı kötü yanlarına geçirebilmektedir.
Okul Traşı filmindeki okulun aktardığı temel duyguda böyledir aslında, aktarılan /dayatılan temel duygu korkudur. Temel düşünce ve davranış biçimi yalanlarla kuvvetlendirilmiş bir çıkar fikri ve hamaset etrafında şekillenen ahlaki normlar ve kuralların ve çıkarların korunmasındaki acımasız yaklaşımdır. Filmde korku hali tüm çocuklarda erke ve muktedire yönelik bir silikliği ortaya koyar. Banyo gününde aralarında sataşan üç öğrenci nöbetçi bir öğretmen soğuk suyla yıkanma cezasına çarptırılırken başlarına banyo başkanı olan öğrenci bırakılır. Çocukların kuralı yasayı onlara merhametsizce dayatan öğretmenlerine/idareye benzemeleri kaçınılmazdır. Nitekim nöbetçi (banyo başkanı ) en az öğretmen kadar acımasız ve serttir.

Banyo sonrasındaki gün bu cezaya tabi tutulan çocuklardan Mehmet (Memo) hastalanır, neredeyse yataktan kalkamayacak haldedir. Bu durumda ona yardımcı olmaya çalışan yatakhane arkadaşı Yusuf’tur. Yusuf arkadaşını taşır, sesini duyurmak için uğraştıkça uğraşır. Sürekli araya bir şeyler girer, öğretmenler birilerine ceza verir, Yusuf’u sınıfa yollar, yada ilgisizce revire yönlendirir. Bu çabaların sonucunda nihayet Memo’nun kötü durumda olduğu Müdüre aktarılacakken biri camı kırar, söz yine yerini bulmaz en sonunda herkes durumun ciddiyetinin farkına varır. Bu sefer telefon çekmez ,araba gitmez. Kar birçok kişi için romantik bir imge gibi görünse de birçoğumuzun imgesinde –hele okulla ilişkili bir imge olarak –zorluk ve ceremeyi temsil etmektedir. Şiddetli yağan kara rağmen okulun kaloriferleri bir türlü yanmaz, bozuktur tamir edilmez. Buz tuttuğu için revir kapısı açılmaz.Aylarca kapıda biriken kara rağmen kapı eşiğine döşenen kaygan fayanslarıyla her içeri girenin düşe yazdığı fayanslar temizlenmez. Kar bir beyaz esaret olarak tüm bu baskı ve kısılmışlığın paslı kilidini oluşturur.

Memo’nun bir şekilde sağlık hizmetine/hastaneye yetiştirilmesi gerekir. Okuldaki görevli yoktur, Müdür’ün peynirlerinin peşinde ya da izindedir. Telefon çekmez, ambulans yolda kalmıştır. Bu sıkışmış hal içinde bir sorgulama süreci yaşanır. Bu süreçte önce gizlemeler/yalanlar ortaya dökülür sonra seyirci bu yalanların ve ihtimallerin izini sürerken anlatı ustalıklı ve düşünülmüş bir çözüme doğru ilerler. Tüm anlatı boyunca gerçeklik duygusunu yaşar seyirci; zira ince düşünülmüş senaryosu/anlatısı, öğrenciler ve öğretmenlerin zor çekim şartlarındaki özverili ve gerçek oyunculukları ile bu hissi daha güçlü verilir.
Okul traşı sürekli olarak korkunun ve anlamsız kuralların dayatıldığı , bu korkunun ve kuralların karşısına yalanların konulduğu ve bu kısır döngü içinde ortaya insan onurunu zedeleyecek şiddet ve aşağılamaların çıktığı bir düzeni anlatır. Bu düzen maalesef gerçektir. Okullar hala özellikle sosyo-kültürel olarak aşağıda yer alan çocuklar, daha anlaşılır bir ifade ile sahipsiz ve gariban[2] çocuklar için çok acımasız bir tornaya dönüşebilmektedir.
Notlar:
[1] école “okul, sanat veya düşünce akımı” sözcüğünden alıntıdır. Busözcük Latince schola “okul” sözcüğünden evrilmiştir.
[2] Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO)’da geçen hikayede müdürn öğrencilere nutuk atarken nispeten bu durumu hatırlatması da bu tahakküm ve umursamazlığın nasıl bir rahatlıktan geldiğini ortaya koyuyor.