Youth: Gençliğin ve Yaşlılığın Sorgulanması

İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino’nun İsviçre’nin Alplerindeki bir kaplıcada  çektiği filmde, iki sıkı dostun başından geçenlere ve otelde ki insanların hayatlarına etraflıca bir bakış atıyoruz. İsmine tezat olan bu film yaşlı ve çetin karakterleriyle çok farklı bir hava yaratıyor. İngilizce olan film büyük ödüllü oyuncuları da içinde barındırıyor. Birçok tezatlığı ortaya koyarken insanın içindeki karmaşaya odaklanan film izleyicinin zihninde de çözümlenmesi gereken birçok soru işareti bırakıyor.

70’lerinin sonlarında olan Fred -emekli bir klasik müzik bestecisi- ve Mick -senarist ve yönetmen- ufak bir tatil için İsviçre’de rahatlamak ve kafa dinlemek için bulunurlar. Aynı otelde bulunan, kendisi sadece oynadığı tek bir karakterle hatırlandığından kırgın ve kızgın olan ödüllü oyuncu Jimmy Tree, Fred’in hem kızı ve asistanı olan Lena, eski sporcu Roly Serrano,  Mick’in yapım ekibi ve kainat güzeli Joyce ve inzivaya çekilmiş keşiş gibi birçok kişi Fred ve Mick’e eşlik eder. Fred’e filmin başında İngiltere Kraliyetinin Elçisi şövalyelik teklif eder ve onun bestelediği Basit Şarkılar bestesini Prens Philip’in doğum gününde çalmasını ister. Fred emekli olduğunu öne sürerek bu teklifi reddeder.  Öte yandan Mick hayatının sonuna yaklaştığını düşünerek son bir film çekmek ister ve bunu vasiyeti olarak niteler. Filmin odak noktası bir bakıma film ve basit şarkılar bestesi olacaktır.

Fred ve Mike Alplerdeki yürüyüşleri boyunca hatıraların eskisi gibi görünmediğini, hatırlanmadığını konuşurlar. Eskiden önemli görünen durumların şimdi bir şey çağrıştırmadığını, zamanla çoğu olgunun silikleştiğini ve o günkü gibi anımsanmadığını anlarlar. Bazen hayatımızda bize birçok şey ifade eden durumlar yada olaylar üstünden zaman geçtikçe o günkü gibi etki etmez, bu geçmiştir artık çok uzağımızda belirir. Gelecek bize yakındır; hayaller ve hedefler yanı başımızdadır, önümüzde gördüğümüz bu uzun yolda istek ve arzularımıza yaklaşacağımızı sanarak adımlar atarız. Fakat her şey beklediğimiz gibi gitmeyebilir. Örneğin Fred’in iş hayatının bitiminde aşkının değerini anlaması gibi. Gençken zamanımızın olduğunu sanıp elimizde önemsiz gibi görünen kıymetli değerlerin varlığını anlamayabiliriz fakat zamanımız dolduğunda, kayıp haline büründüğünde anlarız. 

Fred’in iç karmaşası sadece bu konuyla kısıtlı kalmaz. Kızı Lena, Mick’in oğluyla evlidir ve Lena’yı başka bir kadın uğruna terkettiğinden Lena duygusal bir yıkım yaşar. Lena gençlik yıllarında babasının ona ve annesine karşı soğuk ve kayıtsız tutumundan ötürü öfke patlaması yaşar. Kraliyet Elçisiyle bir sonraki görüşmede, elçinin sorgulayıcı tavrı Fred’in içini dökmesine yardımcı olur. Fred bestelerinin sopranoluğunu eşinin üstlendiğinden ve artık şarkı söyleyemediğinden onun için bir anlamı olmadığını dile getirir bu cümleler Lena ve Fred arasındaki bağın güçlenmesini sağlar. Mike’ı ise senaryosunu bitirip kutlama yaparken, senaryonun başrol oyuncusu Brenda bu projeden vazgeçer ve Mike’a artık yeteneği kalmadığını, köreldiğini söyler. Mike’ın son bir film çekmesi aslında kendini kendine kanıtlama çabası olarak görülebilir. Yaşlılığından ödün vermeden eskisinden bile daha iyi bir film çekmek onun için son ve en büyük başarısı olacaktır. Brenda ona bu filmden vazgeçmesini, iyi filmlerle akılda kalmasının onun için daha iyi olacağını söylerken Mike’ı da en çok endişelendiren nokta budur. Neden eskisinden daha kör, sağır ve güçten düşmüş halde olduğunu sorgulamasında yardımcı olur.

Film sona yaklaştıkça karakterlerin korku ve cesareti de artar. Fred uzun zamandır görmediği bakım evindeki eşini ziyarete gider, bir bakıma kendiyle yüzleşir. Gençliğinde değerini bilmediği sevginin diğer yüzüyle karşılaşır. Mike sonun yaklaştığını bilir halde film için çabalarken tamamlamadan intihar eder ve vasiyetsiz, son arzusuna kavuşamadan ve kendini kendine kanıtlayamadan hayata gözlerini yumar. Ölümden sonra ne yazık ki birtakım şeylerin anlamı kalmamıştır. Lena kalbinde açılan boşluğu otel sakinlerinden biriyle doldurur.

Bir diğer nokta ise otel sakinlerinden olan ve yeni bir role hazırlanan Jimmy Tree’nin kendini eskiden oynadığı Robot Bay Q’den sıyırıp daha farklı bir rolde hatırlanma çabasıyla oynayacağı Hitler rolü ile kendini senkronize edemediğinden isyan etmesi de bizlere ‘Gençlik, bu tip sancılarla geçirilecek kadar değersiz midir?’ sorusunu akıllara getirir. 

Sonunda Fred’i Kraliyet sahnesinde orkestranın başında görürüz. Film boyunca işittiğimiz Basit Şarkılar bestesi görkemli salonda yankılanır ve izleyiciyi mest eder. Sadece bir eksiklik vardır, soprano Fred’in eşi değildir. Film çekilemese de beste çalınmıştır, sorgu bitmiştir. 

Filmde; Mick’in filmlerinde oynattığı kadınların dağ eteğinde belirdiği hayal sahnesi, inzivadaki keşişin havaya yükselmesi gibi birçok sahne Sorrentino tarafından sürrealizme göz kırpar. Otelde akşamları gerçekleşen sahne performanslarıyla film bize müzik şöleni sunarak bu benzersiz atmosfere katılmamızı sağlar. 

Bir genç için doğada sessiz bir kaplıcada bulunmak kucağa biraz sıkıcı ve durgun gelebilir. Fakat bir ihtiyar için aksine bu sükunet ona bir cennet gibi gelebilir. Bu iki dostun hayatlarının son zamanlarını ve geleceği düşünürken kaplıca gibi bir mekanda bulunmaları ve çevresinde yaşıtlarının olması onları daha da farklı bir sorgulamanın içinde bulunduruyor. Gençlik sadece bedenden mi ibarettir? Yada yaşlanmış bir yüz, samimi bir gülümsemeyle gençlik hissiyatı bırakamaz mı? Olgunluk sadece yaş ile mi alakalıdır? Bu ve bunun gibi birçok soru sayesinde yönetmen bizi filme dahil ediyor, bu gençlik arayışına tanıklık etmemizi sağlıyor. Youth, bize zamanın değerini, geleceğin yakınlığını, her karede sorgulatarak an’a davet ediyor.

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir