“Bir havuzun etrafında yavaşça yürüyen kaplumbağaları düşün. Hani Osman Hamdi’nin resminde (1) terbiye edilmeye uğraşılanları. Durmadan yürürler. Yavaş ama kendinden emin. Sanki birini durdurabilsen tüm zamanı durdurabilecekmişsin gibi “
Kızılderili Hint ve Uzak doğu kültürlerinde dünyayı dengede tutan hayvan olduğuna inanılan kaplumbağanın kubbeyi andıran sırtı gökyüzünü (yang) ve alt kısmı yeryüzünü (ying) simgelemektedir. İnsan ortak bilincinde evrenle ve varoluşla kadim bir şekilde ilişkilendirilen bu yaratık aynı zamanda dirayeti, gücü, bilgeliği, doğurganlığı da temsil etmekte, birçok kültürde kaplumbağalarla ilgili mitik hikâyeler anlatılmaktadır.(2) Bu noktada Kırmızı Kaplumbağa (la tortue rouge) filmi bu ortak bilinçten ve arketipten gelen yaratığı ustaca anlatır.
Kaplumbağa bu arketipsel yönüyle ve yürüyüşüyle “zaman”ı da anımsatmaktadır. Kırmızı kaplumbağa filmi esasında zaman ile ilgili bir film olarak karşımıza çıkmaktadır. Edebiyatta ve sinemada uzunca bir dönem işlenen ıssız adaya düşme konusu filmdeki arka planı oluşturmaktadır. Dalgalarla boğuşan bir adam ıssız bir adaya düşer, bulduğu ağaç dallarıyla kendine bir sal yapar ve açık denize açılmak ister. Her seferinde bu istediği okyanustan olduğu belli olan bir engel ile durdurulur. Nihayetinde adam okyanusa dalar ve kendisini engelleyenin koca kırmızı bir kaplumbağa olduğunu fark eder. Adaya öfkeyle döner. Sonra kaplumbağanın adaya çıktığını görür. Onu ters çevirerek durdurur (3), güneşin altında bırakır. Bir süre öfkesi geçmez. Sonra yaptığından pişmanlık duyarak kaplumbağayı düzeltmeye çalışır. Başaramayınca ona bir gölgelik yapar. Oldukça pişmandır ve kaplumbağanın yanına uzanır. Bu hiçliğin içinde, hırsız yengeçlerle kaplumbağadan başka kimse yoktur. Sonra büyülü bir gerçeklik yaşanır. Belki de yaptığı bu iyiliğin (4) karşılığı olarak kaplumbağa güzel bir kadına dönüşür. Başlangıçta kaçar, korkar. Sonra aşka duçar olurlar.
Luis Bnuel sinemayı rüyanın istemsiz bir taklidi olarak tarif etmiştir. Kırmızı kaplumbağa filmi bu kısımdan sonra bir rüya gerçekliğine bürünür ve sinema dilinin zarafetlerini sunmaya devam eder. Hayattan, medeniyetten kopmuş adam kendini bu medeniyete dönme yolunda engelleyen o kaplumbağaya ilk başta büyük bir nefret duyar. İşi onu yok edip ortadan kaldırmaya kadar götürür. Fakat vicdanı buna elvermez. Onu kurtarmaya çalışır. Derken bu kaplumbağa kendi kabuğunun içinden bir deniz prensesi çıkarır adeta. Aşkın bir de meyvesi olur. Bir çocukları doğar. Adam medeniyeti ve geride kalan hayatını unutur. Bazen gözleri açık denize ufuklara baksa da o bu adada kendi cennetini bulmuş gibidir. Her Adem Havva’ya ihtiyaç duyar (5) ve her çift olanında nesle ihtiyacı vardır. Derler ki uzun yaşayan kaplumbağalar ve insanlar için çocuklar ölümlü olmanın habercisidir. Tıpkı tüm kadim hikâyelerdeki gibi her kemalin sonu zevaldir. Çocuk büyür ve suya dalmayı arzular. Okyanusu, dalgaların gerisinde olanı. Anne babası O’na engel olmaz, bakarlar peşi sıra. Derken günler ve geceler geçer. Zaman Urashima Tarō’nun hikâyesindeki gibi akmıştır. Adam bir rüyadan diğerine uyanmak için kapar gözlerini. Kırmızı kaplumbağa Adam’ın yanından kalkar ve okyanusa dalar.(6)
Seyredenin kalbinde tüm hikâyeden şairin mırıltısı kalmıştır.
“Halbuki aşk başka ne olsundu hayatın mazereti!” (7)
Notlar:
1.Osman Hamdi Bey’in başyapıtı kaplumbağa terbiyecisinin 1906 ve 1907 yıllarında iki farklı versiyonunu yapmıştır. Kaplumbağaların sayısı ve hatta yönüne dair birçok ayrıntı ve farklılıklar barındıran bu iki şaheser oryantalist, batıcı ve hatta tasavvufi birçok açıdan yorumlanmıştır.
2. Prof. Dr. Esma Şimşek, “Türk Kültüründe, Kaplumbağalarla İlgili Efsaneler Üzerine Bir Değerlendirme”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi 2016 (S.10) S.51-63
3. Bunu yaparak adeta zamanı durdurmuştur.
4. Urashima Tarō, bir kaplumbağayı kurtaran ve karşılığında Ryūjin’in sarayı Ryūgū-jō’yu ziyaret etmeye hak kazanan bir balıkçı hakkındaki bir Japon efsanesinin kahramanıdır. Ryūgū-jō’da üç gün kaldıktan sonra köyüne döndüğünde kendisini 300 yıl sonrasında bulur.Yaptığı iyiliğin karşılığını deniz cennetinde ağırlanmakla bulan Taro için zaman farklı akmıştır.
5. Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah’ı tesbih ve takdis ederim.” (Yasin, 36/36)
6.Yönetmen Michaël Dudok de Wit bu rüya arayışını ödüllü kısa filmi “Father and Daughter” filminden beri sürdürmektedir ve Studio Ghibli ile olan ortaklıkları bu filmin etkisi vesilesiyle olmuştur.Bir baba ve kızı arasındaki zaman tanımaz sevgiyi alegorik ve şiirsel bir dille anlattığı film için bkz:
7. İsmet Özel, Münacaat Şiiri.