İnsan medeniyetini anlatan, tarihsel yaklaşım insanı besin zincirinin en tepesine yerleştirirken, insanın bu noktaya ulaşmasında sosyal davranma ve birlikte hareket edebilme kabiliyetinin belirleyici olduğunu vurgulamaktadır. Bir kurt sürüsünden en çok 40 kurt bir Habeş Maymunu kabilesinde 20-30 maymun bir aslan sürüsünde 6-10 aslan olabilirken; yüzlerce, binlerce insan aynı düşünce etrafında hareket edebilmekte ve aynı ortak amaç için bir araya gelebilmektedir. Bu durum sadece insana özgü bir hal olarak öylesine kanıksanmıştır ki, diğer hayvanların benzer bir davranış biçimi geliştirmesi normalin bağlamından kopması, anormal ve korkutucu bir kavram olarak değerlendirilmektedir.
Beyaz tanrı filmi, kendi lansmanında da atıf yaptığı üzere Alfred Hitchcock klasiği Kuşlar(1963) filmine (temelde) yakın bir ana fikir etrafında dolanmaktadır. Filmin başrol oyuncusu olan köpek Hagen bir takım kurallar silsilesi sonucunda ve insafsızca sokakta kalmış, bu sokakta kalmışlığı ve dışlanmışlığı yetmezmiş gibi türlü eziyetler yaşamış, dövüştürülmüş, öldürülmek istenmiş ve en nihayetinde tüm bu kötücül davranışların karşılığında kendisine bunu yapan insanlara karşı, kendi özelinde tüm sokak köpeklerine yapılanlara karşı bir isyan ve karşı saldırı başlatmış, diğer köpeklerde onun bu çağrısına uyarak peşine takılmışlardır.
Filmde Hagen bir kırma köpek olarak, saf ari olmadığı için ayrıca para ödenmesi gereken bir köpek olarak ortaya çıkmıştır. Nihayetinde bu para ödenmediği için sokakta kalmış, sokağa alışmaya çalışırken yine sokakta yaşayan bir evsiz tarafından bir restoran sahibine satılmış, oda hayvan dövüştüren başka birine satmıştır Hagen’i. Nihayetinde Hagen sistemli bir şiddete tabii tutturularak, adeta kimliksizleştirilmiştir. İçindeki şiddet bilenmiş ve sahibi Lili’den çubuk oyunu isteyen, onunla uyumadığında üzülen Hagen’den bir canavar ortaya çıkmıştır. Bu insanların yanından da kaçan Hagen nihayetinde bu kez barınağa düşmüş, orada da öldürülmek üzereyken büyük bir isyan başlatarak kendine bunları yapanlardan adeta intikam almıştır. Öte yandan Lili babasıyla ilgili problemini çözmeye çalışırken bir yandan da köpeğinden olmuş, ve bu babasına olan öfkesini daha da çok arttırmıştır. Babası kuralcılık ve otorite dayatmacılığını bırakıp insani yönünü Lili’ye gösterdiğinde ikisi arasındaki buzlar erimeye başlamış ve bu hastalıklı hal iyileşme emarelerine bürünmüştür.
Beyaz tanrı filmi birçok açıdan okuma yapmaya olanak sağlayabilecek katmanlı bir yapı oluşturmaktadır. Hagen’in melez bir ırktan köpek olması ve film boyunca bu vurgunun yapılması Batı dünyasının mülteci meselesi ile ilgili pozisyonunun alegorik bir ifadesi gibidir. Irkçı bir düşüncenin temellendirdiği macar köpeği kavramı ve diğer köpeklerden ücret alınması meselesi, Avrupa’da sadece mültecilere değil aynı zamanda Avrupa kıtasının ya da birliğinin kendi içindeki derinden ilerleyen düşünceyi de ortaya koymaktadır. İnsan medeniyetinin ve birlikte yaşayabilmenin getirdiği ve gerektirdiği kurallar silsilesi bir noktada aynı zamanda yine insanı, belki de özellikle insanı etkilemektedir. Hagen üzerinden yapılan bu anlatım aslında ötekileştirmenin, ötekine hayat hakkı tanımamanın öteki üzerinden gerçekleştirilebilecek kötülüklerin de anlatımıdır. Hagen nihayetinde bir kimliksiz olarak sokakta kaldığında yine bu kimliksizliği ve korunmazlığı üzerinden insanlar tarafından istismar edilip kullanılmış ve kendi gibi bir başka köpekle dövüştürülmüş, bunu yapabilmesi içinde sistemli bir şiddet görmüştür.
Hagen’in gözü tam manasıyla ötekinin gözü olarak kendisine bu şiddeti reva görenlere çevrilmiştir. Hagen’in bakışında insanlar sistemli şiddet uygulayan birer canavarlara dönüşmüştür. Filmin son anına kadar bu bakışı koruyan ve bu bakışı tüm sürü/kabilesine bir bilinçdışı kuvve olarak kabul ettiren Hagen filmin sonunda Lili’nin enstrümanından çıkan melodiye kulak vermiş ve bu melodiyle bakışını ilk haline çevirerek sakinleşebilmiştir. Filmin yönetmeni Kornél Mundruczó kamerasını Hagen’in gözü gibi konumlayarak, ötekiden içe doğru bakışı içkinleştirmiş ve olağanüstü bir özeleştiri imkânı sağlayabilecek aynayı toplumun yüzüne çevirebilmiştir. Ve bu bakış Hagen’i bir Spartacus’a çevirmiştir.