Balthazar’ın Peşinde

Filmi izlerken Jack London’ın Vahşete Çağrı isimli romanını  ve filmini hatırladım. Gerçi yolculuğun sonunda bir kurda dönüşecek bir köpek yoktu. Filmin başrolünde  başrolünde bir eşek vardı. Bu eşek mitolojiden aldığı ismiyle Balhtazar’dı. Balhtazar  aslında biraz da içinde bulunduğu toplumdaki pastoral Fransızlar gibi zorlu, sıkıntılı bir hayatın içine doğmuştu. Doğruluğu ve dürüstlüğü temsil eden Marie’in babası ve diğer tarafta  iki yüzlülüğü ve parayı temsil eden diğer karakterlerin arasında zorbalıklara katlandığı sıkıntı içinde geçip giden bir ömrü yaşıyordu.

Filmde Balhtazar ‘ın ve Marie’in hikayesini izlerken babasının öyküsünü be filmdeki işlevi benzer filmlerde gördüğümüz idi temsil eden bir karakteri ve onun çetesini izliyoruzç Karakter ve çeteyle. Godard film için filmin bir buçuk saate sığdırılmış bir hayat olduğunu söylüyor. Bir noktadan baktığımızda Balhtazar’ı takip ederken aynı zamanda Mari ve ailesini ve çevresinde gelişip gelişen olayları da izlediğimizi fark ediyoruz

 Özellikle Bresson’un sinemaya bakışı açısından düşündüğümüzde burada görme eyleminin yönetmenin katolikliği üzerine de birkaç söz söylemek gerekiyor. Yönetmen  bir filmin montajını yapmanın kişileri bakışlarla birbirlerine bağlamak olduğunu söylemiştir. Bu anlamda filmde özellikle bazı sahnelerdeki geçişler önemlidir. Yönetmen aynı zamanda filmlerin bakışlar karşısında yavaş yavaş oluştuğunu altını çizmektedir. Hazırda bekleyen görüntülerin ve seslerin bu görüntü ve sesleri içerisinde kötülük meselesi ve  Katolik inancıyla alakalı düşünceleri de görmekteyiz.Burada bakışa yüklediği anlam önemlidir. Filmin kötü karakterinin. Balhtazar’ın kuyruğuna yanan bir kağıt bağlantısı sahnede yoldan bir otomobil geçmesi ve otomobil geçerken bu eylemine son vermesi diğer yandan Marie’in yaşlı adamın evine gittiğinde yaşlı adamın ona  çıkart kimseyi görüp görmediğini sorması. gibi görmeyle alakalı meseleler aslında yönetmenin  temelde sormak istediği bir soruyu ortaya koymaktadır. Ahlakla ilgili ortaya konan düşüncede de aslında herhangi bir kimsenin görmediği anda yaptıklarınızın  sizin ahlak derecenizi belirlediği  düşüncesine  paralel olarak bunu okuyabiliriz. Şüphesiz bu düşünce bir noktada Tanrı düşüncesini de  çağırmaktadır , insanların tanrıdan uzaklaştıklarında diğer insanların onları görmediği alanda her türlü kötülüğü yapmaya haiz olabileceklerini hatırlatmaktadır.

 Balhtazar sıradan bir eşek değildir. Onun vaftiz edilmesi sahibini sarhoşken evine götürmesi ya da sirkte  göstermiş olduğu matematik numarasını bir tarafa bırakalım. Bunun haricinde Balthazar  aslında iyi bir dinleyicidir ve bu dinleme işiyle olaylara şahit olur. Bu olaylar bazen çok özel olaylar, bazen üzücü olaylar, bazen ölümler olabilmektedir. Bu yalnız eşşek  tüm bu olaylar içerisinde kader çizgisinde yürümektedir. Burada bir parantez açarak yine  Arnold ‘un da dinleyici olduğunu özellikle Balhtazar ile birlikte bazı azı turist  ve entelektüelleri dolaşırken onların sohbetlerine kulak kabarttığını ve belki de göründüğünden daha farklı bir derinlikte olduğunu anlıyoruz.[1]

Bakış meselesiyle ilgili tekrar konuşacak olursak, Balhtazar’ın    sirkte olduğu  dönemde  diğer hayvanlarla karşılaşması ve tutsak hayvanlarla göz göze gelişi enteresandır. Başta bir kaplanla göz göze gelmiştir. Muhtemelen kaplanın gözünde o esareti görmüş ya da belki kaplanın onu yiyebileceğini düşünmüştür. Yönetmen , bu bakışları art arda dizerek montajla bu duygu geçişini sağlanabilmiştir.

Film boyunca ben de uyanan duygulardan ya da beklentilerden biri de aslında bir noktada Balhtazar’ın ona  her türlü kötülüğü yapan çete deki elemanlara çifte atması, birini ısırması ya da kaçması gibi şeyleri beklememdi Keza aynı şekilde yaşanan tüm trajedi ve olaylar içerisinde ona benzerlik gösteren baba, anne ve  Marie’in kendilerine yapılan her kötülüğe karşı , hediye alarak ,susarak, sırtını dönerek,  uzaklaşarak tepki veren bu insanların bir noktada gerçek bir karşılık vermesini  ve bu haksızlığı  ortaya kaldıracak müdahalede bulunmasını düşündüm. Böyle umut ettim fakat sonrasında fark ettim ki aslında sağ yanağına tokat atana sol yanağını dön düsturu uyarınca  bu karakterlerin hepsi yönetmen tarafından. Bu teolojik düzleme yerleştirilmiş. Nitekim filmin sonunda  Marie’in annesi Balhtazar’ın  için bir aziz olduğunu söylerken ve buna inanırken ve zavallı eşeğin aldığı kurşun yarasıyla ölüm sahnesinde koyunların arasında gitmesi de  yine bu Hristiyan referanslara bir göstergedir

Bresson bizdeki melodramların da görebileceğimiz basit düzlemdeki bir hikayeyi bir hayvanın yolculuğunu takip ettiğimiz,  hikayede bize hayat ve kaderle ilgili kavramlarla  ilgili düşünebilme fırsatı vererek anlatıyor. Başta verdiğim örneğe dönecek olursam özellikle vahşete çağrı da takip ettiğimiz köpeğin en sonunda bir kurda dönüştüğü gibi bir mutlu son vaat etmiyor hikaye. Yolculuk devam ediyor ve en nihayetinde tüm sıkıntılara katlanarak hayat  sona eriyor. Bir eşek olarak semer vuran çok oluyor   

Sonuç olarak film  bir toplumsal eleştirisi olarak da okunabileceği gibi filmi  aslında inancın temel meselesinin katlanmaya ilgili bir şey olduğunu anlatması olarak da okuyabiliriz. Film Balthazar,  Mari ve ailesi üzerinden katolik dindarlığı  ile ilgili kaderci ve tüm olup biteni razı olmayı sessizce kendisine gelenleri kabul etmeyi , kabullenici hali  işaret ediyor. Bersson film çekmenin son söz söylemek olmadığını söylemiştir  böylece bu filmde de son sözü söylemiyor   insanlara ve izleyicilere bu alanda bir düşünsel. Alan açmış oluyor. 


[1] Bu da filmden sonra çekilen bir karakteri anımsatıyor bana. (Stalker filmindeki  iz sürücü karakteri)

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir